1 Aralık 2018 Cumartesi

Fall 7 times, stand up 8!

Merhaba!

Yazdığım bu şeyi kaç kişi görecek bilmiyorum ama aslında tamamen kendimi yeniden motive etmek için yazıyorum.

Bir süredir hep yeniden başlayıp başlayıp beceremiyorum. Her yeni güne yeni bir diyetle uyananlardan biri oldum! Peki yine niye böyle oldum? Eskiden yapabildiğimde nasıl yapmıştım?

Öncelikle tekrar kilo aldım. Hepsini 30 kilonun 30'nu değil ama 20'sini son 3 yıl içinde geri aldım. Nasıl mı? Çok sinsice. Önce 2-3 kilo aldım, sonra 5 oldu. Ardından 10. Son aldığım 10 kilonun 8'ini ise lanet ettiğim bir işte 6 ay çalışmaya çalışırken aldım. Sonrasında kendime bir daha asla sevmediğim bir yerde 1 günden fazla çalışmayacağıma dair söz verdim ama hala o 8 kilo benimle :/ 

Öğrencilikten iş hayatına geçince çok bocaladığımı itiraf etmeliyim. İlk bocalamayı atlattıktan sonra son 2 yıldır düzenimi kurdum gibi. Kurdum kurmasına ama bir türlü kilo vermeye kendimi hazır hissedemiyorum. Kendini hazır hissetmemek diyet ve spor yapmamak anlamında değil. 

Sporu son 6 aydır kör topal devam ettiriyorum hatta sabah 6.30'da işten önce gidiyorum ama bazen kaytarıyorum haftada 2 gibi yapabiliyorum. Sıkıntım yemeklerde. Kendimi motive edip diyete başlamam maksimum 2 gün sürüyor, sonrasında sıkılıyorum. Diyete başlamış olduğumu unutup kendimi çikolataların, bisküvilerin kucağında buluyorum. Peki bunu neden yapıyorum? Neden kendimi bir türlü hazır hissedemiyorum? İşte bunun cevabını bulmak için yeniden yazmaya başladım.

Umarım bulabilirim :)

DEVAMI GELSİN »

16 Ağustos 2015 Pazar

Değişiklikler, Değişiklikler

Merhaba :)

Yine uzun bir süre kaçak oldum ben. Bloga uzun zamandır bir şeyler yazmamış olsam da Instagram'da yaptıklarımı biraz biraz paylaşmaya çalıştım. 2 haftadır oraya da bir şey eklemedim gerçi. Hayatımda çok temelden değişiklikler oluyor ve henüz her şeyin belirsiz olduğu bir noktayım. Aslında her şeyden çok mutluyum ama değişimin tedirgin edici bir yanı vardır ya, hem çok istersin ama ciddiye binince biraz korkarsın... İşte öyle şeyler.

Evim, işim değişmek üzere. Öğrenciydim, artık değilim yavaş yavaş iş hayatını keşfediyorum. Ev içinse, şu anda yaşadığım yerden çok daha uzak bir noktaya taşınmak üzereyim. Gerçekten dağa taşınıyorum :) Kısacası şu belirsizlikler zinciri beni çok yoruyor. Neyse bu küçük ayrıntıları atlayıp asıl konumuza gelelim:

Son kararımdan bu yana 1.2 kilo vermiş bulunuyorum. Evet az bir rakam; fakat en azından üzerine koymadım. Araya aileyle bayram tatili de girince iyi bile sayılabilir. Tatilim boyunca Hollanda'da, Belçika'da, Almanya'da yaşayıp bana mail atan, keşke Türkiye'de olsam diyen gurbetçi arkadaşlarımı çok daha iyi anladım. Bu konu için ayrı bir yazı yazacağım:) Ama özet geçmek gerekirse: her şey kızartma! Izgara bir şeyler bulup yiyemedim. "Allah'ım bir daha beni lütfen Mc Donalds yemek zorunda bırakma, beni bununla sınama" diye dua ederek Fransa'ya geçtim. Bu tatilin sonu Paris'te bitmiyor olsaydı, Büyük ihtimalle 2 kilo alıp dönerdim ama yine Paris kurtardı beni :)

Tabii yine konuyu dağıttım, hemen toparlıyorum. İlk 2 hafta gayet başarılı bir şekilde sporuma devam ettim, araya tatil girdi, ardından staja başladım ve bir şekilde planlarımdan geri kaldım. Hem çalışıp hem bir çok şeye yetişmeye çalışmak zormuş. Bir de henüz bu konuda tecrübesiz olduğum için iyi organize olamadım. Bazen sabahları ne giyeceğim konusunda kararsız kalınca, kahvaltıya vaktim kalmadı mesela. Dışarıdan sandviç alıp yedim. Saatimi 15 dakika daha erkene kurmaya karar verdim bu tecrübemden sonra.  Ama yine de her gece çıkıp 1 saat yürüyüş yapmaya çalışıyorum. Benim planlarımda daha yoğun egzersizler vardı ama buna da şükür.  Bundan sonraki bölümde, hayatımdaki belirsizlikler netleşince daha net sonuçlar alırım diye tahmin ediyorum.

Bu arada saçlarımda çok değişti, artık kısacıklar! Benden haberler böyle. Tamamıyla disiplinimi oturtamasam da iyi bir yol katettim. Bakalım gelecek serüvenlerim ne şekilde olacak?:)

DEVAMI GELSİN »

7 Temmuz 2015 Salı

En Önemlisi Niyet

Bugün 6 Temmuz. 2011 yılında, 6 Temmuz gecesi karar vermiştim kilo vermeye. Bu sefer olacak demiştim içimden. Hem çok inanarak hem de aslında pek umudum olmadan söylemiştim. Her seferinde olduğu gibi başaramayacağıma içten içe biliyordum ama yapmak istiyordum. 5 kilo versem yeter diyordum 80 kilo halimle. En azından erişilebilir bir hedef olsun diye.

2015 Temmuzuna geldiğimdeyse, dün gece tarihten habersiz kendi kendimle konuştum yine. "Tansu neden olmuyor, neden bu rehavetten tamamen kurtulamıyoruz be canım?" diye sordum. Program yaptım sonra. Uzun zamandır uğramadığım spor salonuna haftada minimum 5 kere gideceğim! (Yazın açık havada yürürüm diye salona gitmiyorum, yürümeye başlayınca da ay çok sıcak, ay hava çok basık diye çok yürüyemiyorum. Oldu mu sana bir güzel kısır döngü? :) Yine de her gün yürümeye yeniden başladım kendime çok haksızlık etmeyeyim. Ama daha da fazlası lazım.En azından doğru yoldayım.)

Bugün 6 Temmuz, ben 4 yıl sonra tamamen tesadüfen yine bugün bir niyet ettim. Acelem yok, kimseye karşı bir sorumluluğum da yok. Hesabım tamamen kendime. Vücudum zaten tekrar bir alışsa o düzene bir daha dar ağacında olsam bırakmam sporu. Yok arkadaş ben deli değilim, devam etmekten daha zor olan bir şey varsa başlamak. O popo yerinden kalkmadan hiçbir şey olmuyor.

Neyse, bir de bugün başıma bir şey geldi. Okuldan bir belge almam gerekiyordu, yarım saat sonra gel dedi Fakülte sekreterliği. Ben de boş durmayayım, en azından yürüyüş olsun diye Ortaköy'e yürüdüm. Hem de aklımda hep yeni kararlarım var. Ben bunları düşünürken bir yüzük gördüm. Üzerinde "niyetini kendine bağla" yazıyor. İşte aradığım şey bu! Düşüncelerimle yaptıklarımın daha da uyumlaşması için gözümün önünde, anlam yüklediğim bir sembol olsa hiç fena olmaz! B

Benden size tavsiye: Her zaman göreceğiniz bir yerde olan ufacık bir sembol, takı, yazı belki kendinizle olan iletişiminizi daha da güçlendirir. İstemsiz, düşünmeden yaptığınız kaçamakların önüne geçer, kendinize verdiğiniz sözü size sık sık hatırlatır. Böyle şimdi size tavsiye ettim ama bakalım ben de işe yarayacak mı? :)




DEVAMI GELSİN »

2 Temmuz 2015 Perşembe

Şişko Patates, Dobik, Tombul

Bugünkü yazım aslında daha çok küçük çocuğu olan annelere ve yaşı küçük arkadaşlarım için yazdığım bir yazı olacak.  Eğer çocukken tombikseniz, siz de yaşamınızdan bazı kareler bulabilirsiniz belki.

Tombik çocuklar, küçükken gerçekten çok sevimlidir. Poful poful bacaklar, yumuk yumuk kollar... Dişlerini kamaştırır insanın, "ay azıcık ısırsam" isteği uyandırır. Bahsettiğim yaşlar 0-7 yaş dönemi.  Çocuk aile içindeyken kilosu kimseye batmaz, aksine daha da sevimlilik katar. Hem anne için de gurur kaynağıdır çocuğun tombik olması. "Annesi iyi bakmış" derler. Akrabalar çocuğun ilgisini çekmek ve sevgisini kazanmak için ziyarete geldiklerinde çikolata getirirler. Çocuk için artık en sevdiği akrabası, çikolata getiren amca ya da teyzesidir. 

Şimdi işleri biraz daha karmaşıklaştıralım. Bizim toraman oğlan ya da tombik kız biraz büyüsün, okula başlayacak yaşa gelsin:
Artık sadece aile içinde değil, diğer çocuklarla karşılaştı. Tam da bu sırada "şişko patates" unvanı üzerine yapışmaya başlar. Tombik olduğu için hep daha çok sevilen küçüğümüz, ilk kez tombikliğin acı tarafıyla tanışır. Okul forması üzerine olmaz, büyük sınıflarınkini alıp  boyunu kestirmek zorunda kalır ya da terzide özel dikilmesi gerekir. Arkadaşları tarafından şişkoluğuyla dalga geçirir. Ya domates olur ya patates.

Bu örnekleri çoğaltabilirdim ama olayı çok dramatize etmek istemiyorum. Ne de olsa çocukluğum çok tombik geçti. 

Olayın asıl boyutu, çocuğumuz büyüyüp ergenliğe girince başlar. Ergenlik zaten kendi başına çok sıkıntılı, gel gitli bir dönem. Her genç,vücudunda belli bölümleri beğenmez, bu dönemdeki gencimiz bir de kiloluysa ve çevresinden bu konuda baskı görüyorsa, dalga malzemesi oluyorsa işte o zaman psikolojik yük çok ağır oluyor. Zaten eserikli bir dönem, bir de üzerine bu konu binince ooo patlamaya hazır bomba. Daha önce sıklıkla bahsettiğim gibi benim kalın bacaklarımla derdim çoktu. Sonradan aslında ne gereksiz bir takıntı olduğuna karar verip onlarla barışmaya karar verdim. 

Bunları neden anlattım? Sevgili anne-babalar, ablalar, müstakbel anne adayları, anneanne ve dedeler, çocuklarınızı şişmanlattığınızda iyi anne- baba görüntüsü vermiş olmuyorsunuz. Şişman çocuk, ona iyi baktığınız anlamına gelmez. Aksine çocuğun yaşam kalitesini düşüren bir etmen olarak karşısına çıkar. Çocuklarınız tombikse mutlaka kan tahlillerini yaptırın, özellikle kan şekeri, insülin direnci ve tiroid araştırması için doktora danışın.

Kendi fotoğraflarıma baktığımda, bebekliğimden beri toplu olmama rağmen özellikle okula başladıktan sonra daha da bir şişmişim. Kendimden yola çıkarak, okula başlayan çocuklarınızın kilo kontrolüne bu geçiş döneminde daha da dikkat etmenizi önerebilirim.

Aşağıya kendi çocukluk fotoğrafımı koyuyorum. Basılı fotoğraftan, fotoğraf çektiğim için kalitesi biraz düşük oldu ama sağdan ikinci, kırmızı şortlu tombik olan benim :) Fotoğraftaki arkadaşlarımın bazılarıyla sosyal medya sayesinde hala iletişim içindeyiz ama bazılarıyla bağımız çoktan koptu. Kazara bu fotoğrafı görüp beni hatırlarlarsa, bir şekilde bana ulaşabilirlerse çok mutlu olurum.




DEVAMI GELSİN »

23 Haziran 2015 Salı

Kilo Verdikten Sonra Geri Almak II

Yazımın başlığını "Kilo Verdikten Sonra Geri Almamak 2" yaptım ama asıl değineceğim konu, kilo verdikten sonra hepsini geri almamak olacak. Kilo verdikten sonra bir bölümünü neden geri aldığımı bir önceki yazımda incelemiştim. Kendi özeleştirimi kimse okumuyormuş da ben kendimle konuşuyormuşum gibi yazmaya çalıştım. Şimdi de en azından birazını başardığımı düşündüğüm bölümle karşınızdayım.

Öncelikle bir konunun yeniden altını çizmek istiyorum. Kilo vermek, istediğin kiloya indiğinde bitecek bir mevzu değil. Uzun bir serüven, o kiloya inmesi ayrı dert, o kiloda kalmasıysa daha büyük bir dert.
Kilo alıyorum ama hepsini almamak için DİRENİYORUM!


  • Kardiyo programımı çok aksatsam da düzenli olarak haftada 3 gün pilatese devam ettim. Dünya tatlısı Ayşegül Hoca'mla varlığını bilmediğim kasların en derin bölgelerini bile çalıştırdık. Daha önce de belirttiğim gibi 8 kilo aldım ama o kadar almış gibi durmuyorum pantolonlarda. Tabi ki genişledim ama pantolon bedenim 2 beden artmadı. Ayrıca kendisinden her sabah yumurta yemeyi öğrendim. Her gün 2 yumurta yiyorum sabahları. Gerçekten çok tok tutuyor. Bu ara pilatese biraz ara verip kardiyoya ve beslenmeye yoğunlaştım. Ben hepsini aynı anda organize edemiyorum. Yeniden disiplinimi sağlayabildiğimde pilatesle yoluma devam edeceğim. 
  • Abur cuburu her ne kadar çok sevsem ve her gün tatlı bir şeyler yesem de, cips, hamburger, pizza, iskender, pilav, makarna  gibi şeyler uzak durmaya çalışıyorum. Sanırım 6 ayda 1 hamburger yiyorum. 2 hafta önce, son dersimizden sonra sınıf arkadaşlarımla hamburger yemeğe gitmiştik. İskender, ne kadar oldu hatırlamıyorum bile en az 1 sene, belki de fazla. Arada canım sarımsaklı yoğurtlu makarna çekiyor. Pirinç pilavını zaten pek sevmem. Çekirdek denen o lanet şeyiyse gerçekten seviyorum ama Allah'tan pek eve sokmuyoruz. Anca arkadaşlarımın evinde film izliyorsak yiyorum. Nasıl bir meretse o paket bitmeden elimden bırakamıyorum! Ama asıl büyük günahım tatlılar özellikle çikolata! Şımarıklık yaptığımı biliyorum, bırakmak da istiyorum ama henüz tam irade gösteremedim. Kilo verirken de tatlı yerdim ben, kendimi mutsuz etmeyi hiç sevmiyorum. En azından kahvenin yanında bir küçük parça keyif çikolatasına indirebilsem tatlı tüketimimi süper olacak.
  • Motivasyonumun iyice düştüğünü fark ettiğim zaman gidip spor taytı, t-shirt'ü gibi şeyler alıyorum. Yeni aldığım şeyleri giymek beni hep mutlu eder. En azından spor yapmak için bir bahanem oluyor. Ama tabii bu geçici heves oluyor, önemli olan devamlılığını sağlayabilmek. Benim beceremediğim konu bu oldu.
  • Spor salonuma düzenli gitmesem de arada uğradım. 2-3 hafta uğramadığımda oldu ama yine de haftada 1 kere uğramaya çalıştım. Ama hiç düzenli olamadı. Demek onu da yapmasam 40 kilo alacakmışım.
  • Starbucks'tan aldığım kahveleri light sütle almaya devam ediyorum. Çok fazla kahve içtiğim göz önüne alınırsa bu büyük fark yaratıyor. Evdeyken eskiden light sütle hazırlardım kahvelerimi özellikle markete gidip yağsız süt alırdım şimdiyse evde normal süt var diye onu kullanıyorum. Kahveye koyduğum sütlerin tümünü light yapsam iyi olacak. Sütsüz içmeye kendimi bir türlü alıştıramadım. Hala çayım, kahvem şekersiz.
  • Eskiyle en belirgin farkım sanırım market alışverişlerim. Doğru beslenme bence mutfakta değil, markette başlar. Eskiden çok dikkat ederdim ve market alışverişi yapmak hoşuma giderdi. Şimdi de markete gitmeyi seviyorum ama eskisi kadar sık gitmiyorum. Ayrıca eskiden uzaktaki marketlere yürüyerek giderdim, çok ağır olmayan ürünleri alıp yürüyerek dönerdim. Eğer ağır şeyler alacaksam yan sokaktaki marketten alırdım. Şimdiyse ihtiyacım olan neredeyse her şeyi yan sokaktaki marketten alıyorum.
  • Her gün tartılıyorum. Uzmanlardan bazıları her gün tartılmayı doğru bulurken bazıları bulmuyor. Ben kişisel deneyimlerimden her gün tartılmanın benim için olumlu olduğunu söyleyebilirim. 100 gram eksilmiş olsa bile mutlu oluyorum ben. Ayrıca kilo alırken de birden hooop 5 kilo fazlayı görmektense kontrollü gitmeyi sağlıyor bence. 300-400 gram fazlalar birikip 5-10 kilo oluyor! Kilo aldığını görünce az da olsa frenleyebiliyorsun. Tam yapabilmiş olsam hiç kilo almazdım zaten! Ben yapamadım ama belki anında müdahale edenler olabilir. Kiloyu çok biriktirmeden vermek önemli bence. Sonra işler iyice sarpa sarıyor.
Genel olarak yaptıklarım bunlar oldu. Şunu çok rahat söyleyebilirim ki: Kilo vermekle iş bitmiyor, aksine yeni başlıyor! Etrafınızda illa duymuşsunuzdur 10 kilo verip 20 olarak alanları ya da 30 verip 40 alanları. Kilo verdikten sonra vücut kendi doğru kilosunu bulurken ister istemez bir miktar alınıyor. Şu an bulunduğum kilo vücudum için doğruysa da benim için değil hiç kusura bakmasın! 55 falan iyiydi ben sevmedim 60'ları. Hadi 57'de anlaşalım. Kilo vermeyi becerdim ama tutmayı beceremedim. Yani en azından üzerine koyarak almadım ama yine de çok beceremedim. Finallerim var, projelerim var, ay çok yoğunum, bilmem kimin doğum günü var mazeretleriyle biraz tombikleştim. 

Tüm bahanelerimle iyice yüzleştiğime göre yarın sabah saatimi 7.30'a kuruyorum. (2. alarm 8 olsun bari) Yağmur yoksa sahilde bir güzel Fenerbahçe'ye kadar yürüyüp geri dönüyorum. Yağıyorsa spor salonuna gidiyorum. Mazeret yok. Hem artık hiç bir işim de yok. Bir ara koşuya merak salmıştım. Dizimdeki hassasiyetten dolayı korkup devamını getirememiştim. Şu açık hava koşuları oluyor ya grupça, onlara katılmayı düşünüyorum bir süredir. Kendi kendime challenge amaçlı. Yarışım kendimle olacak yani. Ortalama 10-15 dakika koşabiliyorum. Maksimum 30 dakika koşabilmiştim. Yürüyüşteyse sınırım yok ama hızlı yürüyemiyorum. Hem benim bacaklarım kısa zaten n'apayım? 

Yarın sabahki ruh halime göre açık hava ya da spor salonu / koşu, yürüyüş, salonda grup ders, bisiklet seçeneklerinden birine karar vereceğim ama MUTLAKA bir şey yapacağım! 
DEVAMI GELSİN »

17 Haziran 2015 Çarşamba

Kilo Verdikten Sonra Geri Almak

Okul kapandığından beri yemekler, kutlamalar olmasına rağmen farkettim de yavaş yavaş düzenimi  oturtmaya başladım yeniden. Bence fena gitmiyorum. Şimdi tüm samimiyetimle nerelerde hata yaptığımı ve neden yeniden kilo aldığımı paylaşacağım sizinle. Biraz almama rağmen tümünü almadım. En azından bu da iyi bir şey pembe gözlüklerden bakarsak (he canım he kendini daha ne kadar kandıracaksın Tansu'cum?)

Öncelikle madde madde inceleyeyim dedim. İpin ucu nerede ve nasıl koptuğu konusundaysa hiçbir fikrim yok, çok sinsice oldu her şey. Önce 1 kilo, sonra 3-5 ay sonra 1.5 kilo daha derken bir baktım hoooop n'oluyoruz?! Başlamak başarmanın yarısıdır derler ya, denedim onayladım gerçekten öyleymiş. Eğer motivasyonunuz bir noktada düşmüşse işte tekrardan başlayabilmek en zor kısmıymış.
  • Öncelikle eskiden çılgınca devam ettiğim sporumla aramız soğumaya başladı. Spor salonumu değiştirdim. Yeni salonumda herkesin vücudu çok iyiydi! Ne yalan söyleyeyim bu belki insanlarda olumlu etki yapar ama bende olumsuz etki yaptı. Ben salona pazardan aldığım, popomu da örtsün diye 3 beden büyük t-shirtle giderken herkes Nike reklam çekimlerinden fırlamış gibiydi. Üyeliğim bitmeden, teyze nüfusunun daha yoğun olduğu, kendimi daha rahat hissedeceğim bir salona geçtim. Normalde öyle insanları çok takan biri değilimdir ama etkilendim demek ki. Yeni salonuma da çok uğradığım söylenemez ama en azından gittiğimde kafam rahat oluyor.
  • Salona gitmesem bile muhakkak gün içinde yürürdüm. Kısa mesafelerde otobüse binmek bana zulüm gelirdi. Bir baktım yürüyüş alışkanlığım da yavaş yavaş azalmış. Metro kullandığımda hayatta yürüyen merdivenlerde beklemezdim, ya soldan çıkardım ya da normal merdiven kullanırdım. 
  • Akşamları pek evde olmamaya özen gösterirdim çünkü ben geceleri ıvır zıvır ne varsa atıştırmayı çok seviyorum! Ama atıştırdığım şeyler hiç bir zaman cips, kola, patlamış mısır gibi şeyler olmadı. Ama gidip gelip yok meyveydi, yok bademdi derken tabii fazlası bana yaradı :) onların da bir sınırı olmalı.
  • Bu süreçte ne kadar mızmız ve nasıl tek ayağı üzerinde bahane üretebilen bir insan olduğumu farkettim. "Ayyy çok yorgunum, ayyyy yarın yaparım'lar bizi bu hale getirdi! 
  • Geçen yıllarda ders programım çok yoğundu, neredeyse her gün sabahtan akşama kadar dersim olurdu. Her ders arasında gidip su alırdım kantinden. Zaten günde minimum 1.5- 2 litre suyu okulda içmiş olurdum. Bu yılsa ders programım çok esnekti, o esnek oldukça ben daha da bir esnedim. Evde su içmek nedense pek aklıma gelmedi, kahve falan yapıyordum kendime işte. Zaten fazla hareket etmeyince insan, çok susamıyor :) Bu da bir diğer kırmızı çizgi oldu benim için.
  • Her zaman favorim olan yeşil çayı en son ne zaman içtiğimi hatırlamıyorum bile. Eskiden akşamları canım isterdi resmen, keyifle hazırlardım kendime. Şimdi varsa yoksa nescafe. Bu isteyerek vazgeçtiğim bir şey değildi, yararlarını da çok iyi biliyorum ve kendi üzerimde gözlemledim ama canım istemiyor diye içmiyordum. Şimdi bunları yazarken "Acaba ben salak mıyım? Tek tek uğraş vererek edindiğim alışkanlıkları nasıl kaybetmiş olabilirim?" diye sorguluyorum. Bu uzun bir yazı olacak, aşağıda nasıl olduğunu detaylıca işleyeceğim. 
  • Eskiden evde yapılan yemekler yerine kendi yemeğimi kendim yapmayı tercih ederdim. Ailemle yaşadığım için zaten evde her zaman hazır yemek bulunuyor ( Evet, gerçekten çok şanslı olduğumu biliyorum. Yaşasın anne gücü!) Ama anne yemeklerinin lezzet sırrı yağdır genelde. Annemin bana verdiği en büyük mutfak sırrı: "Misafire yemek yaparken yağa dokunacaksın biraz." Benim yaptığım yemekler tabi ona göre ot, saman sınıfına giriyor. Diyet yemekleri çok lezzetli de yapılabilir tabii baharatlarla, sorun tamamen benim mutfaktaki beceriksizliğimle alakalı. Bazen çok güzel yemekler yaratabiliyordum bazense denemelerim pek tutmuyordu. Son dönemlerdeyse Cem Yılmaz gösterilerindeki gibi "hazır yapılmışı var" mantığıyla olanı yedim. Kızartma ya da makarna, pilav yine yemedim tabii ama büyük şeylerin küçük şeylerin bir araya gelmesiyle oluştuğunu unutmamak lazım, yemeğin içindeki fazla yağ bile benim gibi metabolizması yavaş insanlar için büyük yük.
  • Uzun zamandır alışverişe çıkmadım ya bedenim değişmişse korkusuyla. Allah'tan aksatmadığım tek şey haftada 3 pilatesim oldu. Normalde daha şişko görünmem gerekirken pilates sayesinde o kadar da görünmüyorum. Hala eğer dar kesim değilse 36 beden pantolona sığabiliyorum mesela, bu bir mucize! Daha doğrusu kendimi pantolona zorla sığdırıyorum. Henüz 40'ı denemek zorunda kalmadım çok şükür! Eğer olmayan bir pantolonsa, denemek yerine almamayı tercih ediyorum :) Şimdi de çok pahalı pantolonlara falan bakmıyorum nasılsa zayıflayacağım ben yine diye. En zayıf olduğum dönemde bile içine zor girebildiğim pantolonları alma merakım olduğu için artık onların içine giremiyorum ama dolabımda yeniden giyilecekleri günü bekliyorlar. 
  • Şu süreçte asıl önemli olanın devamlılık olduğunu öğrendim. Bazen gaza gelip başlıyorum, 3-5 gün sonra bir bakıyorum elimde çikolata. N'apıyorsun kızım sen? Bazı popüler diyetleri de denedim bu süreçte, Şeyda Çoşkun, Dukan vs. Evet hepsi bir sonuç yaratıyor ama bana göre değiller, ben canımın istediği şeyi canım istediği anda yemezsem o diyete devam edemiyorum. "Battı balık yan gider" oluyor sonraki günde zaten diyette olduğumu bile unutuyorum. O yüzden eski yazılarımda bahsettiğim gibi kendi sistemini oluşturmak en önemlisi.
  • Ben temelde 2 ana öğün, aralarda acıktıkça da ara öğünler yiyordum. İlk kilo almaya başladığım dönemde bir şeyi yanlış yapıyorum ben diyerek diyetisyene gitmeye başladım. Klasik 3 ana 3 ara öğün düzenine geri döndük. Şimdi bi haftadır yine eski düzenime döndüm. Geç kahvaltı ve 6-6.30 gibi akşam yemeği. Bu düzende kendimi daha rahat hissediyorum. 11 gibi ara öğün yapıyorum 2-3 gibi yine bir şeyler atıştırınca bana yetiyor. Tatilde olduğum için çok erken kalkmam gerekmiyor. 9 gibi kalkıyorum genelde. Tabii sabah 6-7 gibi kalkan birine uygun olmayabilir. Şimdi ramazan döneminde bu düzenimi tekrar revize etmem gerekecek.
Bunları tek tek neden sıraladım biliyor musunuz? Bunlar benim diyetim değil, yaşam tarzımdı. Yaşam tarzınız sizin yarattığınız bir şey ve aksi yönde davranmaya başladığınızda yaşam tarzınız da size göre şekil değiştiriyor. Ben en yoğun olduğum dönemlerde sporumu aksatmadan yapıyorken, programım daha rahat hale gelince tam bir patatese dönüştüm. "Yattıkça yatası gelmek" çok doğru bir söz. Koltuk denilen yer gerçekten dipsiz bir kuyu, hele bir de kucakta bilgisayar varsa... Hayatımda hiç zayıf olmadığım için kilo almak nasıl bir şey bilmiyordum. Bu süreçte tabi yine burger, pizza, cips yemedim onları da yesem verdiğim 30 kiloyu 40 olarak geri alırdım.  Bu yazı aldığım 8 kiloyu neden aldığımla ilgiliydi. Ben hepsini aynı anda almadım. Yukarıda da belirttiğim gibi her sınav döneminde 1-2 olarak göze batmadan geldi. Bir sonraki yazı: Niye 8 aldım da 30'un hepsini geri almadığım hakkında olacak. Oldukça uzun bir yazı olduğu için Kilo verdikten sonra "geri almak" ve "almamak için direnmek" olarak ikiye ayırdım Bu bölüm geri alma bölümüydü. Yukarıda sıraladıklarım eskisi kadar yoğun yapmadığım şeyler, yani hiç bir zaman tam olarak bırakmadım, hala devam ediyorum.


Not: Kardeşim ve annem şu anda mutfakta ıspanaklı börek yapmak üzere buluştular. Ama çok samimi bir şey söyleyeyim mi, gerçekten canım istemiyor.  Bu yazıyı yazmamış olsaydım büyük ihtimalle ben de şimdi mutfaktaydım ve fırının tepesinde böreklerin pişmesini bekliyor olacaktım. Beni hep bu abur cuburlar mahvetti zaten. En zayıf olduğum dönemde bile iştahım hep yerindeydi. Hiçbir zaman iştahsız biri olamadım ki ben!  Büyük ihtimalle bir diliminin hepsini yemezdim ama ucundan tırtıklardım. İşe bunlar hep pis boğazlıktan!  Bana güç verdiğiniz için hepinize tek tek teşekkür ederim.


Bu benim en zayıf olduğum dönemden, eski pantolonumla olan fotoğrafım. Şimdi göbeğim biraz daha büyük :/ Bu fotoğrafı hem bana çıktığım bu serüvende neden dikkatimi yeniden bu konu üzerinde yoğunlaştırmam gerektiğini hatırlatması için hem de size motivasyon olması amacıyla yeniden paylaştım.
DEVAMI GELSİN »

11 Haziran 2015 Perşembe

Aldığın Pudranın İlk Gün Kırılması

Akademik dönem benim için oldukça stresli geçti. Suratımda minik minik bazen de büyük sivilceler oluyor. Çıkanlara hemen operatör doktor rolüne girip operasyon hazırlıyorum ( Ha bir de iyi bir şey yapıyormuşsun gibi anlat aferin sana Tansu!) ve evet maalesef bu yüzden cildimde çok yoğun olmayan sivilce lekeleri ve güneşten oluşan çillerim var. Çillerimi aslında seviyorum onları kapatmak gibi bir niyetim yok. Fondöten kullanmayı sevmiyorum, hem de cildim fondöten konusunda çok hassas hemen sivilcelenebiliyorum. Bu yüzden yüzümdeki kusurları kapatma amacıyla hafif kapatıcı ama yoğun olmayan pudra arayışına girmiştim. Sadık bir MAC kullanıcısı olarak ilk durağım yine orası oldu.



Evde Rimmel'in Stay Matte pudrasının transparan olanı vardı. Ondan oldukça memnunum ve kullanmaya devam ediyorum. Fiyat -kalite oranının çok iyi olduğunu düşünüyorum. Stay Matte oldukça ince yapılı ve kapatıcılığı olmayan bir pudra. Makyajımı sabitlemek ve parlamamak amacıyla kullanıyorum. MAC'tense Mineralize Skinfinish Natural serisinden Medium Plus olanı aldım. Aldığım ilk gün makyaj çantama özenle yerleştirdikten sonra çantamın fermuarını tam kapatmamam sebebiyle yere düşüp pudra kısmının parçalara ayrılması benim için çok üzücü oldu. Hatta Dram! Fotoğrafını çekmek için dizime koyduğum anda hemen tozlar pijamama düştü. Ayrıca MAC'ın yeni ambalajlarını pek sevemedim. En kısa zamanda kırılan pudraları yeniden şekillendirmek alkolle press yöntemini deneyeceğim. Şu anda pudra kısmı parça pincik olduğu için fırçayla çok ziyan etmeden hafif hafif sürmeye çalışıyorum. Şimdilik isteklerimi karşılıyor. Doğal bir bitişi var. Çok kapatıcı değil, ben kapatmak istediğim leke ya da sivilcelerimi kapatıcılığı yoğun bir concelaer'la kapatıp pudrayı öyle uyguluyorum.



Parçalanan pudram çok ziyan olmasın diye aldığımda üzerinde bulunan plastik koruyucu atmadım, onunla idare etmeye çalışıyorum.

Yukarıdaki fotoğraf yerdekiler: ipad kılıfı, şarj aleti  ve hard disk. Fotoğrafı çektiğimde bir pazar günüydü ve ben pazar günleri evde Bihter Ziyagil gibi değil, pijamalarımla Tansu gibi oturuyorum. Belki neden pijamalı koydu acaba diye düşünenler olabilir, tabii bloga koyduğum fotoğraflarda daha düzgün, güzel olduklarımı koymaya çalışıyorum ve renkleriyle bazen oynuyorum ama kişiliğim gereği rahat bir insanım. Pijamalara bayılırım, güzel pijamalar giyince mutlu oluyorum.

Son olarak önemli hatırlatma: Siz siz olun makyaj çantanızın fermuarını iyi kontrol edin! İmza : Bir Dost


DEVAMI GELSİN »